DOKUNMA ORUCU / ELVEDA / Alirıza KARAKALE

Bu kez 30’unu doldurmuş; fakat hala şuküfe gibi kalmış boynu bükük bir çiçeğin ayrılık acısıyla yazıyorum.

Şu küfeye neler sakladım 30’una kadar, benim bildiklerim yetersiz, Allah’ın bildikleri mutlak sonsuzdur. Umduğum; sırtımda biriktirdiklerimle kalbimin felaha ermesidir ki bu umut bir akşam sofrasında gözlerimden akanlarla kardeştir.

Bu gün Kümbet camiinde yılı dolduramayışımın hüznüyle bekledim göğü kaplayan selaları selamları, habeşi nidaları...

Seni hiç böyle görmemiştim dedim(Kümbet Camiine).
Ki ben göbeği avludaki bahçeye gömülen otuzunda bir adamım.

O zamanlar göbek bağı nereye gömülürse geleceğinin öyle şekilleneceğine inananların soyundanım. Kızmayın...
Kimileri hala bu adet üzere halis bir gönülle dua ederler evlatları için. Duaların yamacına bırakılan dua gibi bir fiildir bu aslında.

O’nun(c.c) evinin bahçesinde, O temizliğini yaparken dünyanın;
ben kimsesiz avluda minarenin yeşil ışıklarını seyre daldım bu vakit.

Size bu yazıyı yasaklanmış bir günün akşamında gözlerimi kapayarak ulaştığım Kümbet Caminin avlusundan yazıyorum.

Kapıdan içeri olan hasretimi, haddi aşmadan yaşamayı niyaz ettiğim geri kalan ömrümde asla unutmayacağım.

Çağrının karşılığında, kapısının önündeyim... kapı duvar...

Şimdi hasret olmadı mı?

Şimdi Mekke gibi, Medine gibi, gurbet olmadı mı sana Kümbet ?

Hanesine kapanan 30’luk bir adam, bu gün 30’unun dolduğu şerefli bir ayın arkasından; içinde faaliyete geçen bir volkanın lavlarıyla eşdeğer bir aşk aleviyle bitişi yazıyor.

Bir kaç mevsimin birlikte yaşandığı şu saatlerde, hiçbir şey ayırmasa da, bir binanın gölgesinin ortadan ayırdığı bir ağaç gibi beklenmedik bir zamanda ayrılır insan sevdiği zamanlardan.

Hangi yana eğileceğini bilmeden savrulan adını bilmediğim bitkiler, var gücüyle meydan okur rüzgarın gazabına; alâmeti azametinde saklıdır.

Biz meydan okuma gafletinde ve kudretinde değiliz, beşeriz...

Bundan sebep hayra yorduk, ayrıldık...

Şimdi sevdiklerimize
koşmaya hasret ayaklarımız,
adımlarımız aksak, niye?

Şimdi gurbet olmadı mı karşı komşu?

Bu kez 30’unu doldurmuş; fakat hala şuküfe gibi kalmış boynu bükük bir çiçeğin ayrılık acısıyla yazıyorum.

Biz senin 30’unu tuttuk ey oruç. Dokundu bize yalnızlık...

Şimdi,
Elveda...

Yıllar var ki senden başkasına bu muhabbeti duymadığım “Zaman”.

“Dokunma Orucu”nuzun mübarek olacağı ve hayırlar getireceği, vuslata kavuşacağınız bir bayram niyazıyla...

Elveda
Ya Şehri Ramazan
Elveda...

karakale ‘m











***
İSTİSNA


Ayak tabanlarımda hissettiğim ne varsa acıya dair;
yıllardır yürüdüğüm yollardan kalma.
Günahkâr topuklarım kaç masum sürüngen ezdi; 
kaçarken sevgisiz kollardan, üstüne alınma.


Dik durmaya yeltendiğim tüm kargaşalarda, 
Ezilen karıncaların ruhu yapıştı tabanlarıma.
Ulan dedim: Ulan!
Bak yine ezilenlerin soyundan; sülüklere kaldın baksana. 


Veballerin ağırlığı dizlerime yük, dizelerime veba,
Kan, toplamış hücreleri; 
savunmada.
Şimdi yıkılsam, yerdekiler etmişler yeminlerini: 
Açık tüm yaraları sömürmeye;
kalp istisna.

karakale ‘m


***ÇAĞ














Yorgunluğumu yüzüme asıp geziyorum "nasılsın?" sorularına karşı. 
Gözlerim, mülteci burukluğunda sığınıyor babamın gözlerine. 
Nefes alırken hıçkırmam inletse arşı,
İtaatsiz cahilliğimden geçip kulak verebilsem tekrar onun sözlerine. 


Yaşamaya devam etmek,
kolay olmayacak beynimde birikmiş kanlarla. 
Bir ilkmiş böyle veda etmek anılarla. 
Örümcek mimarisi bir yapıtın sarmalında, 
Yazıyorum tüm pişmanlığı aharlı bir kâğıda. 


Birkaç kelimelik kalan yaşantımda,
Öğütlenmiş tüm doğrulara, 
Bildirilmiş tüm gerçeklere,
Bağlı kalsam yetecek aslında.


Şaşalı bir ölümün kıyısında, Babamdan süregelen mahcuplukla,
Yürüyorum toprağın çağrısına. 


Babamın alnındaki izler, dedemden yadigarmış. 
Payıma düşen mirasa yaklaşıyorum. 
Hazırım oldukça...


karakale ‘m



****



















En son, yarı kapalı yeşil bir belediye durağında, üzerimde var olan tüm durağanlığımla, rahatsız edici şehir gürültüsünde, gecenin sessizliğine aldanıp ki egzoz sesleri dahildir aldanmışlığıma; yağmuru bekliyordum.

Uzun zaman oldu...

Bilenler bilir, Maraş'ın firik kokusuyla, yağmurun toprağa ilk düştüğü andaki koku kardeştir birbirine. 

Gizemli bir kaç gencin karanlıktan kaçışırkenki halleri, mahalle köpeklerinin yabancı sezdiğindeki tedirginlik sesleri, babamın geçmişten bahsedişleri, şiirsizliğim ... 

Yağmuru beklerken... 
ne çok şiir yazıldı ... 
ne çok beste... 
ne çok dua ... 

Ne çok ? dersen : 

"Ümidini kaybetmemiş fidanlar derim." 

Ümidini kaybetmiş insanlara denk. 

Ümitsizliği yıkan dualar 

Beklemek yazılmamış romanlardır, yazılmayı bekleyen hikayeler, yazılmakta olan şiirlerdir. 

Duadır bunlar ... 

Katında halis bir kalemle yazılmış tüm beklemek şiirlerini kabul eyle Allah'ım. 

Susadık ...


*** ELVEDA YA ŞEHR-İ RAMAZAN / Alirıza KARAKALE


















Hasretimi vuslata çeviren ve tek olan Rabbimin bize yaşattığı iki farklı duyguya şehadet ederim. 

Ne hoş geldin ne hasretle gidiyorsun öyle. 

Bu ayrılık beni, Bingöl'ün yorgun dağlarında nasıl mahsun bırakır bilir misin? 

Alışkanlıklarımın en güzeli...

Gecelerimin ve akşamlarımın parıldayan vuslatı. 

Çok güzeldin...

Şehadet ederim.

Fiiliyatta ve uhreviyatta yalnızlığımın tek dostu. 

Açılmaz diyerek yakındığım kapılarıma anahtar oluşuna ve paha biçilemez yoldaşlığına şehadet ederim. 


Sabrımın sınırlarına ek sınırlar getiren ve beni mahzunluğuma bırakmayan zamanın en nurlu dilimi. 

Dilimi zikre alıştırıp beni zakir eyleyen mutluluğum. 

Sırdaşlığına şehadet ederim...

Yine gel ve beni bırakma dünyanın çekilmez yüküyle baş başa. 

Tüm samimiyetine şehadet ederim.

Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka İlah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Hz. 
Muhammed Mustafa (sav) onun kulu ve Resulüdür. 

Elveda Sabrımın Mükafatı 

Elveda Ya Şehr-i Ramazan

ELVEDA

karakale 'm



***
TELAŞ





















Birileri anlamasın diye rol yapıyordum Azrail'le savaştığını.
Bana bu son gelişin olacak, alıyorum haberini ilhamımdan.
Hele bir sor kendine, hangi dağlarda zorladığını, hangi denizlerini aştığını?
Nefes alamıyordun, ben yaklaştım Azrail'e, telaşımdan.

Seninle, her insan gibi tek ortak noktamızdır ölüm.
Farklılıklarımızı biraz önce ölüm meleği aldı.
Bu bir kitap ya da bir film için son bölüm.
En son aldığım nefes, terminalde kaldı.

Gideni durdurmak için bir süre ağlamak lazımdı.
Onun için kendimde göz ve yaş aradım.
Olanları vermiştim, onlar benim azımdı.
Azımı da aldı kalanlarla, kalan çirkin bir yaraydım.

Güle güle gitti, kolları bana paralel açıktı.
En çok kitaplaştırdığım şeyiydi huyu.
En son dilimden, daha gitmeden, "özledim" çıktı.
Unutmuşum dökmeye ardından bir kova suyu.

karakale 'm

***
GÖMÜ











Yanı başımda duran pazartesisin hafta sonundan kalma.
Dinlenmişliğimin sonunda yorgun gözümsün.
Yorulduğumu düşündüğün an gitme kal, ama.
Baharı gösterip kıştan vurma, gözümsün!

Bak! şiirler yazılır, kalır şairin namı dillerde.
Toprağa girmedim ama bilirim dünyadaki ölümü
Bu şiir, özellikle senin kağıdına yazıldı, sana aziz de,
Diğer her canlıya saklanan bir gömü.

Heceli başlayıp, hecesizim ortalarında gecenin.
Yağdı yağmurdan başka her şey çaresizim.
Nefesi, kâğıdımda ıslak mürekkep ecelin.
Derdimle farklıyım, dermanımla eşsizim.

Bugünün öncesinde çakıştı saatteki mekanizma.
Enerjisiz hiçbir şeydir zaman, anlaşıldı.
Günün sonunda yarın olmaya çalışıyoruz mekanımızda
Yarın olamadık, yarım kaldık, yarına kalarak aşıldı.

Seninle aynı mevsimdeyiz, ben kışa daha yakın sen yaza
Yürüdük anlaşamadık, koştuk hasrete nefes nefese
Yanı başımda duran pazartesisin hafta sonuna kalma
Çarşamba son gün, tıkayıp bırakma şiiri kafese.




***
KULELERDE BAYRAM SABAHI


Bayram sabahından akşamına kadar, çatlamış ellerimize narince dokunan zeytin kolonyası ve "Hadi bitane daha al" denilerek ikincisine büyük bir mutlulukla yeltendiğimiz çikolata haricinde bizi mutlu eden nadir şeyler vardı hatırladığım. 

-Estağfirullah
Mutlu olabilmek tefekküre bağlıydı ve yaradan bize bunun sonsuz izzetlerini sunuyordu. 

-Gocunduğum için değil, bu zamana kadar yaşadığım bayramlarla kıyaslamanın hissi uyandı içimde.

Hoş, Barut ve çelik kokusu zeytin kolonyasının ve özlediğimiz o bayram kokusunu yaklaşık 57 saniyede yok etmişti.

Yedisu'da bayram, aklımda mütevazi bir yer edinecek. (Yedisu’da halk, bayram namazından sonra neredeyse aileleriyle bayramlaşmadan askerlerine sahip çıkıyor, bayram tebriklerine bizlerle başlıyor ve 40 yıldır bu geleneği evlatlarına yaşatmaya devam ediyorlar.)

Şimdi bir bayram bulalım yerleşebileceğimiz. Tüm hasretlerden kaçabileceğimiz, mecburi ama gururlu.

Çocukların ellerinde farklı renkte bugün için günler öncesinden hazırlanmış süslü çantalar (Asıl olan diğer çocuğun yalnızlığına dokunalım, dokunmalı ama minik yüreğini acıtmadan ! ) içlerinde bin renk karışımı şekerler. Her evden kaç tane aldıklarını gözüm seçemedi pek. Karın ağrılarına aldırmadan her verilen şekerde eve gidip yeme heyecanıyla dolu musmutlu gülen yüzler.

En çok kız çocukları ...
Küçük hanımefendi edasıyla salınan pıtırcıklar. Bayramcılıklarının(Kahramanmaraş'a ait bir söylemdir) içinde süzülen tertemiz yürekli melekler. Babalarının ellerini bir an olsun bırakmayan ve her adımlarında içlerinde dua eden Derya'lar.

En çok erkek çocukları ...
Bir beyefendi ağırlığıyla klasını konuşturan küçük adamlar. Hala modası geçmeyen ve hala benim bile bazen giyinmek istediğim (samimiyim) ışıklı ayakkabıları,renkli pabyonlarını beyaz gömleklerine kombinli Bayram'lar.

Dünyadan göçünü kurtuluş saymış ve ebedi huzura kavuşmuşların dünyadaki yakınları, huzurda en çok lazım olacak muhabbeti kuruyorlar ahiretle aralarında. Sonsuz merhamet sahibine sığınıyorlar. ( Bu durum tüm coğrafyada aynı elhamdulillah. )

Ve bayramı ellerinden geldikçe en iyi kutlamaya çalışan, hasret çekmek fiilini sonuna kadar yaşayan, yoldan geçen herhangi birinin tebessümüyle tüm gününü bayram geçirmesine ve aynı zamanda gözleri, Allah'ın bu yıl, bu ay, bu saatlerde (09.30) aziz vatanın bir parçasını koruma görevine layık görülen aslanlar.

Kule 1, bizi biz yapan değerlerin vücut bulmuş halini, Allah'ın rahmetinin insanlar üzerindeki doyulmaz etkisini, bir bayramda yaşanılması gereken bize ait bu topraklara ait ne varsa nakış nakış gönüllere işlenmiş halini yansıtır.

"Bazı şehirleri özlemek, tek gözlü odaya toplanıp, annenin yaptığı sıcak tarhana çorbasıyla ısınmak gibidir" der Tarık Tufan.

Her harfine samimiyetle katıldığım bir paragraf bu günlerde ve onlarca gün daha devam edecek gibi.

Sözün akışını bozup güzel tümceler aramaktansa güzel tümceleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru buldum bu bayram ve nasiptir önümüzdeki bayramdada.

Bence her insanın ömrü boyunca ezberinde tutacağı bir bayram olmalı. Anne yüzü kadar, yârin parmakları kadar akılda tutabilmeli bu bayramı.

Sanıyorum bu bayram, o bayram...
Mübarek olsun.


karakale 'm


***
MEHMETCİĞİN BAYRAMI





İYİ Kİ"











Bir Türk Askeri, yalnızca bir çocuğun tebessümü için ailesinden uzakta ve aynı çocuğun huzuru için vatan müdafaasında.
Tüm çocukları düşündüğünde canını seve seve feda etmekten çekinmeyecektir ve bu yüzden bu dağların eteklerindedir.
Bu çocuklar Allah'ın merhametinin tecellisidir...
Hz. İsmail gibi...

Ki kiminin adı gerçekten İsmail, kiminin adı Ebubekir kiminin adı Hamza kiminin Muhammed.

Ebubekir soruyor :
Asker abi siz bizim için mi burdasınız?
Evinize hiç gitmiyor musunuz ?
Siz her bayramınızı burda mı geçiriyorsunuz?

Ardından ekliyor:
Benim annem her vakitte size dua ediyor. Allahım askerlerimizi koru onları sevdiklerine bağışla diyor. Ben de hep amin diyorum. İyi ki Yedisu'dasınız.

Bu bayram, tam içimizde burukluk, yüzümüzde hasret mimikleri belirmeye başlayacağı sıralar söylenen "İyi ki burdasınız" sözleriyle tekrar irkilip "Vatan Sana Canım KURBAN" diyerek bayramımızın birinci günü geçirdik.

Hz. İbrahim'in kınalı İsmail'leri vatana KURBAN olmak için müdafadalar.

Kurban Bayramınız Mübarek Olsun !
karakale 'm


***

NÖBET















Dağların sırdaşlığına muhtaç bir komutanlığın, içerisine saklanmış şiirleri çıkarıyoruz her gün gün yüzüne. 
Her biri dört dörtlük olan kahramanların dörtlüklerinde, VATAN ön planda.

Kafiyeli, yürekleri gibi;

Ezan kulağımıza okunan ilahi çağrı.
Dağlarda, umursamadık çekilmez ağrıları.
Dinmesin diye Allah'ın daveti yeryüzünden.
Çok çektik dağların çekilmez güzünden.

Her şiirin ardından nefes alışverişlerine doymuş bir oruçlu gibi şükrediyor yiğitler.
Annelerinin kulaklarına mırıldandığı kalp ritmini düzene sokan ninniler, geceleri uyuyacakları bir kaç saatlik uykuyu hazineye çeviriyor. Nadiren görülen bol yıldızlı büyüklerinin ültimatomları arasında kimi ve geneli ve çoğu ve hatta hepsi Annelerinin "Hoppalacık Oğluma" tekerlemelerini yüreklerinde hissedip yarı ağlamaklı düşüncelere dalıyorlar.

Aralara şiirler serpiliyor çarpar gibi suyu yüzümüze.

Yüce dağlar sıra sıra ardımızda önümüzde.
Bugünümüzde şanlı şerefli dünümüzde.
Şükrediyoruz Mevla'ya her günümüzde.
Korkutur zalimi dirimizde, ölümüzde.

Aromasında biraz deterjan biraz gül kolonyası karışımı ellerine hasret duyulan ve şehadete kadar o kokusu unutulmayacak Anneler...

Yazının ANA konusu Vatan.
İnanın her Mehmetçik, geceleri rüyalarında annelerinin o yukarıda anlatmaya çalıştığım ellerini öperek dua isteyip sayıklıyorlar. Görseniz ne kadar samimiler. Çünkü bilinir ki duygular çoğunlukla rüyalarda en samimi hallerini alırlar.

Bu yazı bir varmış bir yokmuş hikayelerinin özeti mahiyetinde görünüme sahip olabilir fakat;

Ne karşımızda duran Kaf Dağı ne de üzerimizde uçan Anka Kuşu.

Ne şiirdir ne hikâye.

Şeytan dağlarının karşısında, arazinin tam ortasında bulunan Mehmetlerin gerçek yaşamlarıdır ve kişi ve kurumlar tamamen gerçektir.

Ve Mehmetçik her sabah şöyle haykırır karşıki dağlara:

BİR ÖLÜR BİN DİRİLİRİZ!

karakale 'm




***
HİLAL - YILDIZ


Hilal hiç ayrılmadı gökyüzünden o gün. Ve bu kez yıldızlar yeryüzün- deydi. Yeryüzü al bayrağın iki misafirine ev sahipliği yapıyordu. Al kan yanında, yıldız. Bu kez yalnızca Hilal yansıdı yeryüzünün iki şerefli misafirine. 

Değişmedi, değişmeyecekti. 

Namusumuz aynı ihtişamıyla gözlerini alıyordu "kanı bozukların". Hilal, hangi kanın üzerine yansıyacağını bilir. Buyurulmuştur ona. Ki kansızın en fazla iki damla kanı vardır. Birinci damlası İRİN ikinci damlası HAİN. 

Şerefli damlalar arasında geceyi aydınlatan Hilal'di. Yıldızlar yeryüzünde onlara verilen görevi yerine getiriyorlardı. 

İlk yıldız Ast. Kd. Bşçvş Bülent Aydın'dı. Gecenin ilk yıldızı, ilk şehidi. 

Öğle yemeğini beraber yediği kişiler, şerefsizce şehid ettiler onu. 

Bülent Komutan eşi Şehnaz ablaya : "İşim uzadı " demişti. İşi mahşere kaldı Şahnaz abla. İntikamı hem burada hem mahşerde en acısıyla alınacaktır. 

Yıldızlar nasıl parlarlar bilirsiniz. Eşsiz benzersizdirler güzellikte. 
Hele o geceki yıldızlar. Göz kamaştırıyor. 

15'lileri de bilirsiniz. Hani ecdattan bu güne hiç bitmeyecek olan 15'liler. Cesaretleri iki cihanda da örnek gösterilecek 15'liler. Bazan çocuk deyip fikirleri önemsenmeyen 15'liler. Hatrınıza acı acı geldi değil mi ? 

Ümmetin son kalesini kurtardı işte onlar. 

Babalarının, annelerinin önünde vatan savunmasına gelen o çocuklara o cesaret abidelerine o yiğitlere nasıl imrenmem, nasıl kıskanmam onları ?  

  • Sen evde kal !
  • Sen nereye ben oraya baba. Şehadetten beni mahrum bırakma. 

Abdullah Tayyip. Babasına Erol abiye böyle söyleyerek çıkıyor evden. Nasıl kurban olmam ki senin yüreğine.  

Ya Engin (Tilmaç)

Yiğidim !

Karşıdan gelen tank mı ?

Tank kardeşim. O gelen içinde şerefsiz barındıran demir yığını tank. Birazdan şehadetine sebep olacak. 

Yiğidim tankın altında kalıyor. Yüzü tanınmaz halde. Şu yeryüzü mü senin yüzün mü deseler senin yüzün daha pak derim. Senin yüzünden daha pak bir yüz görebilecekler mi ?

Engin'im. 

Kimliğin evde kalmış kardeşim. Annen baban çok aramışlar, çok merak etmişler seni. 

Bu abinin gözleri ahirette seni arayacak. Nolur beni bul !

15 Temmuz, 15'lileri bağrına basmıştı. 

Halil'im (İbrahim Yıldırım)

Kalk hadi kardeşim. Bak hainler ateş ediyorlar dört bir yandan. Engel olmamız lazım kalk hadi Halil'im! 

Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor ... 

Mahir'im (Ayabak)

Aya bak kardeşim. Tam üzerinde Hilal. Ne güzel yakışıyorsun yıldız olarak. Mücadeleni olur da bir hain okursa imana gelir. Havalimanında kurşunlar senden korkmuşlar kaç kez. Duydum şanını. Son kurşuna da sen müsade etmişsin. Şehadete kavuşmak İçin. Ve şehadet parmağın havada şahitlik ederek kapatmışsın gözleri. 

ŞAHİDİM. 

Ve iki yıldız. Coğrafyada adı Çift yıldız. Hiç ayrılmıyorlardı. Çok yanyanaydılar. Diğer yıldızlara göre çok benzerdiler. 

Ahmet - Mehmet Oruç, 

Kimlikleri tespit edilemedi bir çok şehid gibi. 

Enes Bin Malik (r.a) geldi hatırıma. 

Uhut'ta Efendimizin şehadetini duyduğunda, yanındakilere : "O öldükten sonra yaşayışta ne yapacaksınız, kalkın ve onun gibi ölün" demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehid olmuştu. Kız kardeşi yalnızca parmaklarından tanımıştı onu. 

KURBAN OLAYIM. 

İlhan(Varank) hoca bağırıyordu hainin arlanmaz yüzüne. 

Burası ÇANAKKALE! 

Hain, İlhan hocayı çok iyi anlamış olacak ki zamanın gavuru gibi saldırdı ve İlhan hoca son sözlerinden sonra şehid oldu. 

Mustafa (Cambaz) abi hakkında evladı diyor ki "Şehide en yakışan yerinden vurularak iki kurşunla şehid oldu babam."

Hilal, al kan ve yıldızları bağrına basıyordu o gece. 

Halil (Kantarcı) abi bunu biliyordu. Ailesini ümmete emanet ederek çıkmış evden. 

Zeynep Serra(Babasının güzel kızı) , Ömer Tarık (Bakın bir ömer daha geliyor) , Ali Cihad ( Cihadı Allah İçin olacak) üç melek , ümmete emanet. 

Anneler vardı. En çok parıldayan onlardı şüphesiz. Hilal'in yanına nazik ve zerafet içinde nasıl da yakışıyorlar. 

Demet (Sezen) Abla ...

Anneydi, yürekli bir polisti. 

Evladını, meslektaşı eşine bırakarak çıkıyor evden. Koşar adım şehadete ilerliyor. Ve Allah kabul buyuruyor. 

Şimdi Demet ablanın evladından da korkun. 

Demet abla ile birlikte kaç yiğid kadın tanıdı Hilal. 

ŞAHİDİM. 

Başını koyarak çıkmıştı belli ki vatan müdafaasına. Niyeti hâlismiş Cuma (Dağ) abinin. 

Evinden çıkmadan eşine diyor ki : " Rukiye, oğlumla şöyle güzel bi fotoğrafımızı çek. Hatıra kalsın. 

Sonra oğlunu göğsünde uyuttu. Çıktı evden. 

Sicim gibi yağan kurşunlara aldırmadı. Saat: 01.00 

Büyük bir gürültüyle bomba düştü. Cuma abi o aralar ne kurşunlar ne bombalar gördü bilmiyorum ama tankların hemen önünde yalnızca gövdesi vardı. O kurban olunacak "Başsız Şehid" Cuma abiydi. 

Hilal hiç ayrılmadı gökyüzünden bu gece. Ve bu kez iki misafirine ev sahipliği yapıyordu. Al kanın yanında yıldız. Bu kez yalnızca Hilal yansıdı yeryüzünün şerefli misafirlerine. 

Aynı ihtişamıyla dalgalandı o gece ve dalgalanacaktı ilelebet. 


karakale 'm



***
KILIÇ, KALEM VE ŞİİR











Olur,
Bir şiir yazılır inanınca kavgaya.

Kimileri kılıçlarını çeker, kimileri kalemlerini.
Her dava, geçer savunmaya kendi alemlerini.

Bir şiir yazılır inanınca kavgaya.

Kiminin hakkı batıl görünür,
Kiminin batılı hak.
Kuşanırlar doğrularını meydanlarda,
Çıkar yüreklerden yorgun bir ah,

Ben bir tek doğruya inanırım o da Allah!

Olur,
Yazılır bir şiir inanınca kavgaya

Çıkarılır konur masalara düşünceler.
Kim kimin duygularına yazarsa şiiri,
Bu da siyasetin en mucizevi sihri.

EVET, Yeni şeyler söylemek lazım cancağzım.
karakale 'm




***
YÜREĞİM BİR ŞEHİRDİR BUGÜN

Yüreğim bir şehirdir bu gün, yağmurlu , 9 °C

7 Milyar insan 193 devlet küresel ısınma safsatasıyla insanlık için çalışıyoruz imajı vermekten çok bir mazlumun çığlıklarını duysaydı da insanlık ölmemiş deseydik.
İnsanlık mecazını çıkarıyorum lügatımdan, "insan" gerçeğini anlamanız kaç dünya savaşı sürecek.

Normal zamanlarda 1.5 milyar insanın ayrıca yeri olmasına rağmen şehrimde,
"Yaradılanı severim yaradandan ötürü" düşüncesiyle,
7 Milyarlık en temizinden yer ayırmıştım kalbimde.

Öyle yağmur yağıyor ki yüreğimde
9 °C nin çok altında, çok üstünde
Mevsimler önemsizleşiyor
Bir şehir size habersiz küstüğünde.

Bu gece yüreğimde yaşayan kadınların feryatları uyandıracak sizi
İntihar için fetva beklerken şehrin o ak pak bacıları
Tüm küreye eşit miktarlarda dağılacak gözyaşları.

Belki hayatta kalırız diye ekmek ve su isteyen yüreğimin çocukları
Nasiplerine düşüyor şarapnel parçacıkları

Mevla'ya sadık bir hemşehrim "Allah böyle diledi böyle olacak. Allah'a hamd olsun. Siz üzülmeyin" diyor.
Selamı var size ...
Bir somun ekmeği 5 aile paylaşıp yiyor
Yalvarmıyor, boyun bükmüyor merhametsize

yüreğim(HALEP) yanıyor !
yüreğim (HALEP) dağlanıyor !

Ya Rabbi
Yazacaklarımda hata kusur varsa affına sığınıyorum ;

Kul'dan hayır yok
Ebabillerini bekliyoruz RABBİM !

karakale 'm




***AŞKINA YANDIĞIM










Korkuluklardan seyrediyorum evreni.
İmkanım kısıtlı , görüş açım dar.
Bir ses anlamaya yetiyor beni,
Vakit seher,
Semada tefekkür havası var.

Bu esen Rabbim mükâfatın mıdır ?
Ki merhametin aşikâr , rahmetin belli.
Bu doğan Rabbim bize fırsat mıdır?
Dokunsun kalbime filizlensin mi... ?

Kurumuş dudağım susuzluktan,
Müjdenden mi Yâ Rabbi mahmurluğum?
İnsan sadece yaşıyor , habersiz yalnızlıktan
Haberin mi Yâ Rabbi ?
Anlamıyorlar, anlamıyorum.

Ufacık bir sebep kalbimin mezarını deşer,
Unutturma kul olduğumu sana varayım.
Kan çekiliyor bedenlerden anlamıyor beşer.
Aşkına ulaştır, korkundan ve sevginden yanayım.

Bu mevsim susuz kalırsam anlar mıyım hallerini,
Göster ki Yâ Rabbi dirayetim artsın
Yetime, öksüze uzatayım ellerimi,
Nasibime ver Yâ Rabbi,
Sen sebep eyleyen Yârsın.

Nefsin azaba değil , dizgine ihtiyacı var.
İzinden Yâ Rabbi ayırma kulunu.
Gönlüm aşkınla dolu yanar ha yanar,
Bu har mükâfat ;
Sebep ile, affeyle kulunu.

Ellerimle, gözlerimle vs. oldum haddi aşan.
Affının büyüklüğüne sığınırım Rabbim.
Nefsim mi , ben mi bilmiyorum şeytanlaşan ?
Salih bir kul eyle elinde ve izinde kalbim.

Şerefli Ay hürmetine eyleme kalbimi med cezir
Gelsin ve sende kalsın kulunun yolu.
Evrenin padişahı sensin , emrinde vezir.
Leyli Kadr ‘de af istek ve şükür dolu.

Velhasıl

İnna enzelnahu fi leyletil kadr

İndirilen Kur’an hürmetine
Kabul eyle aşık sana bu şair !

***
ELVEDA









Şimdi gidiyorsun ...

Ey kaybettiklerimi geri kazanmama vesile
Hem oruç, hem Kuran hem namaz ile
Gönlümün en buruk en hazin haliyle
Şimdi gidiyorsun

Bıraktığın hoşgörü aşk ve muhabbet ile
Yüzlerde tebessüm nur şevk ile
Sevenin sevdiğine zakirliğiyle

Şimdi gidiyorsun

Sabrınla doyurduğun fikirler ile
Şükürle yücelen fakirliğimle
Elhamdulillah diyen şakirlerinle

Şimdi gidiyorsun

Gözlerde geceden kalma mahmurluk ile
Akşamlara yansıyan sevinçler ile
Sabır,sebat, şükürler ile

Bırakıp gidiyorsun bizi...

Doğacak güneş yeni günlere
Yine beklenecek o günler özlemle
Ha bu gün ha yarın diye diye
Bekledik bekleyeceğiz günlerce
Dualarla ulaşalım Ramazan-ı Şeriflere


***AŞIKSAN












Âşıksan

Bakabilirsen bu şehrin eşsiz yerlerden hediye edilen gece süslü yeline
Hissedebilmen kaç şiire şahitlik ettiğine bağlı

Âşıksan

İstanbul sahillerindeki palmiye ağaçlarının birbirlerine benzeyen ahenkleri gibi 
Başkaca yerlere planlı serpilmiş çınar ağaçlarımızın aynı topraktan olduğunu anlarsın

Âşıksan

Uyumaya çalışma, 
Uykusu tutmayanlar şair oldular.

Kaç gün döndü geceden sabaha Pınarbaşı'nda
Kaç demlik çay devrildi masalarda
Bir de muhabbet aşk olunca
Şâhidi de çok olur ya!
Başlar şair olanlar mısraları ağlamaya
Dönmesi umut edilenlerin hatırına
(Özrünüze sığınır şair bir de sigara yakar)

Âşıksan

Kabul görülür ahali tarafından bağrışmalar
Bilirler buralarda bağımlılık şiiredir.
Şiir sessiz haykırılır, acı çünkü ciğerdedir.
Kimine göre Leyla'ya kimine göre Şirin'edir.
En çok da dönmesi umut edilenleridir.
(Özrünüze sığınır şair bir yudum çaylanır)

Âşıksan

Bir kabak kemane tercüman oluyorsa hislerine
O da sözsüz şairdir kimilerine göre
Üflerken rüzgâr kavakların tellerine
O da Ney’in sesi olur âşıkların hürmetine
(Allah'a sığınır şair koyar başını secdeye)


***
İÇİNE KAPANIK GÜL














Yüzsüzleşmiş o şekilsiz korkular, kapımı alacaklı gibi üst üste zalimce çalıyor.
Ya alacak ya da çalacak.
Tüm ürkekliğimle kıstım sesimi
İçine kapanık bir gülüm şimdi.
Bu tam yuvarlak olmayan âlemin hiçbir nimetinde gözüm olmadığından
Çalıp günaha girmesin diye kendi ellerimle teslim ettim kendimi.

Zaman akıp gitti, hiç direnmedim
Ol dedi oldum!
Bağışladı bana süku(tu)neti.

Herkes bir yerlerden bir şeylerimi alıyor anı diye
Sen beni, dünya ömrümü, sigara canımı.

Tüm yaylı çalgıların söylemek istediği
Ne olabilir ki acıdan başka?

Kulaklarımın çınlamasını hiç bu kadar istememiştim.
Tek kapılı tek göz odada
Uyku mahmurluğundan korsanları andıran tek gözümle
Ya beni anmanı ya da kapımı senin alacaklı gibi çalmanı bekledim.
Kapımı çalmadan aklımı hangi ara nasıl aldın?

Sen,
Titreyen mülteci çocukların yanaştığı Ateş
Mendili mi yoksa geleceğini mi gözümüze sokuyor
Telaş etme
Rüzgâr ve melekler kaplıyor
Mendilden kazandığıyla aldığı 100 yaprak kareli metot defteri

Şimdi ise eski bir yolsun artık kimsenin geçmediği.

Aralıkta unutulmuş pencereyi fırsat bilen
Soğuk gibisin önce ensemden giren.
Çok üşüdüm, çok yoruldum
Şu dert ne kadar da düşkünmüş meğer bana.

Seni mahcup ve sadakatliyken gördüm, daha güzeldin
Sen ey samimiyet gel otur soframa.

Senin diğerlerinden eksik olan her şeyin
Bana dünyaları bağışlıyor bilsen.
Beni görmen için için yaşıyorum
Sabır bu aralar bir uçak bileti.

Beni tanımaz tebessüm
Çünkü varsayımına göre çok çektirdim dünyaya
Ters çevirsen aslında
Hiç ülke yok, hiç tebessüm yokmuş o ortamda.

Çok uyuyorum, aksi halde nazı çekilmez buraların
Bir de en çok uyurken nazım geçiyor Yaradana.

Şiirin hammaddesi ya derttir ya hüzün
Bana bunu yazdıran yalnızca gülüşün

Biraz önce beni gömdüler
Hissedersen üzülme, sen de gel!

***
SOYKIRIM










Eksildildikçe eksiliyor her şey ve dahi ben. 
Günün doğmayı reddettiği bir geceden ve şehirden yazıyorum hasretimi.
Yakınım ama hiç sen yok buralarda.
Ki kim sen olabilir yeryüzünde.
Bir kelime yasamazsam sanki tarih beni reddedecek.
Titriyorum, ne yazmışsam her harfin birer öpücüğü var buz gibi.
En son düşüşümde, saldırılmayan tek mevziim de bombalandı.

Ben kolay incinirim bilirsin.
Yavaşça sar yaralarımı, yavaşça.

Kolay hasta olurum,
                        kolayca vazgeçerim zor olan ne varsa.

Basit adamım kimseye fark ettirmem yokluğumu.
Hatırlarsa bir annem, bir de sen.

Aldığım nefesin yarısı zehir.
Bak bu şiirde; dördüncü Murat'a inat, dördüncü sigara

Nasıl kolay incinirsem kolayca da ölürüm.
Zamansız ölürüm.
Seni de zamansız gördüm mesela.
Zamansız kör oldu gözlerim.
Zamansız beyazladı saçlarım.

Yine zamanı değil belki; ama gitmek istemezsen bir şiir miktarı otursak... 

İstemezsen sadece elimi tut.
O da değilse sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak!
Gözlerime bak!

Gidelim buralardan
Sakallarıma ve saçlarıma düşen beyazlıkların özlemişliğime şahitliğinden bahsederim sana.

Senin masumiyetini ve sadakatini, benimse sana nasıl imrendiğimi anlatacağım dört köşeli bir dünyaya gidelim.
Haritaya lüzum yok.

Gidelim!

Bir şiir buluruz yerleşebileceğimiz.
Evrensel inatlarımı anneannemin her sabah ben uyanmadan yaktığı, bilmem kaç yıllık sobaya atar, nasıl yandığını kaydeder izletirim sana bir ara.

Bak bunlar sadece bir kaçı ;

Elimi tut!

Elimi tutmazsan ben altı yaşına düşerim.
Duraklı mahallesine.
Siyah bir duvarın beni karşıladığı o şimdi olmayan mahalle bakkalına düşerim.
Geleceğin karanlık tarafını o gün anladığım, kaybolmaya ramak kala ağladığım o siyah duvarın kucağına düşerim.
Dik yokuşlarda ağlamalara düşerim.

Elimi tut!

Elimi tutmazsan beş yaşına düşerim.

Nizam-ı cedid sokağına.

Rampada kimseye aldırmadan futbol oynayan çocukların ayaklarının dibine düşerim.
Murat'ın beni çağırmak için çıktığı beş metrelik asma dallarının yorgun üzümlerine.
Elimi tutmazsan, yirmi dakikalık yolu kaçırılma korkusuyla üç dakika on beş saniye rekorum kırılır, halsiz düşerim.

Başım çok ağrıyor bu aralar biliyor musun?

Kalbimi, beynime soykırım yapmakta hiç bu kadar aceleci ve kararlı görmemiştim.


karakale 'm

***
GÜÇ VE BELA












Gidersen

Bu gecenin ninnisi ağıt olur.
Yazık olur zar zor aydınlanmış gözlerime.
Hadsiz şarkılar elçiliğe soyunur derdime.
Ritimsiz sözlerle uğraştırma beni,
düşman etme kendime.

Gidersen

"Elalem ne der" diye deyimler çıkar halkın dilinden.
Simsiyah mürekkep akar kararan gözlerimden.
Sana şiirler biriktirmek varken ilkokul defterinde
Küfürbaz silahlara kurşun olurum dertlerimden.

Gidersen

İsyan eden hiçbir harfe engel olamam
Tevbelerini kabul etmek bana düşmez bıkanların
Günahkârı olursun silahtan çıkanların
Ve ustasını kaybeder masallarındaki çırakların.


karakale 'm



***
YEMİN










Misafir gibiyim bu kadar kalabalığın içinde. 
Hiç bir ferdin şahsi malı değil bu hava sahası biliyorum.

Ortak kullanalım diye varedilmiş bu toprak üzerinde,
küresel ısınma gibi dayatmaların , kutup ayısı kadar tedirgin ediyor insanlığı.

Ben senin benim dünyama kararında gönderdiğin güneş ışınlarını sevdim.
Sıcaklığına razı oldum fazlasıyla.

Hatırlaki sen yaklaştığında yakan, ortalamada dayanaksın.
Sırtımı yüzüne dönsem piriketten duvar
Yüzümü gözüne dönsem ahşapsın
Baktığın yerleri alev olup yakacaksın.
Bu kez gözyaşlarınla söndür bu alevi, dayan aksın.

Bak vallahi ilk kez senin haricinde zamir kullanmadım bu şiirde.
Gizliden ve açıktan özneleri de attım.
Tek yüklemle yazıyorum,
Seni seviyorum.

karakale 'm / 16.11.2015



***
YARGIÇSIZ İNFAZ




Umudum; ya infazları kesilsin sevgilinin ya da yargıçları ölsün. 
Kalbinde değilsem de hiç olmazsa olayım umurunda.
İçindeki tüm hukukçuları çıkar mahkemene, adaletten anlamayan sürünsün.
Hesap versinler boynu bükük halde bu şiirin huzurunda.

"Karar" diye sert bir üslupla vursun tokmağını şair.
Titresin adaletsiz sözlerin, vicdanı öğrensin.
Kafiyeler uzaktan şahit, inatlarına dair.
Kesmez olsun sözlerin, öldürecekken körelsin.

Yanlışsam izin vermesin Azrail, çizik attırmasın.
Bu davanda kâğıt galip desin ayrılsın salondan.
Suçum bir şiirse, üç şiir desin açıktan arttırsın.
Baş harfini dahi kullanmam, istemem haber gelmesin ondan.

...

Ve bu şiir bundan sonra bir daha okunmayacak tarafımdan.

karakale 'm / 17.11.2015



***
MİSAL-İ ÖRÜMCEK





Burkulan bileğiyle yağmuru bekler ağaç
Üzülür ahvaline örümceğin, son zamanlarda ağa aç.
Öreceği kaç ağ kaldı ki saysan en fazla birkaç.
Onları da yağmurla birlikte benim hatrıma etrafa saç.

Üzme ne hirayı ne herhangi mağarayı.
Yorulmadın mı bu dağı arayı arayı.
Çevirmedin mi mağarayı saraya.
Hüznü mürekkep eyledim, ak eyledim karayı.

Sana yakışmaz güçsüz kalmak ben de iyi durdu.
Ben de yıkılmaz kaleydi en sağlam surdu.
Olma kahrı perişan bu piyango bana vurdu.
Alıp bir dağdan bir dağa savurdu.

Senin aşkının zerresi olsa ben de, kaç vagon olurdum trenlere.
Kalemle nakış nakış örmüştüm ağları tenlere.
Saygım toprağa aşık tohum ekenlere.
Bu şiir aşık bedenden yanlızca senlere.


karakale' m / 16.11.2015
***
22.55 ANISI



En çok uyumayı seviyorum ne de olsa ölümün yarısı.
Kapanacaksa siyahla kapansın gecenin yarası.
Böyle düşünen canlılar arasında muhtemel son türüm.
Martılardan ödünç aldım ama bu vesileyle döküldü tüyüm.

Onikiden vurduğun her başarının arkasında sürüm sürümüm.
Bak bu hallerimde güncellenmiş halim, son sürümüm.
Hedef tahtasındayım ya sayende nereye çekersen oraya yürürüm.
Bilmiyorsan öğren ben sana bağlanan en sıkı tüğümüm.


karakale 'm / 15.11.2015

***
EYLÜL'DE CIRCIR BÖCEĞİ


Gözlerimin ele verdiği yüzümde sensiz ilk tebessüm provası. 
Denemek ihanetten sayılır mı ki?

Sana da değil...

Eskiden kötü kokan Haliç'e.
Sarıyer'de yarım kalmış kâğıt helvaya.
Kadıköy'de simit attığımız martıya.

Soruyorum sizlere;
Birazcık tebessüm acıtır mı geçmişi?

Dediler ki; gelecek çantası büyümüş bavul olmuş.
İçinde, anarsan küçük küçük mimiklerle dolu hayret.
Bak dostum bu dünya güzel gayet.
Kimse üzülmez küçük bir tebessümle, birazcık gayret.
Unut demiyoruz zaten ki unutursan şayet ;
Hatırladığında hayırla yad et.

...

karakale 'm

***
MEŞHUR İĞDE KOKUSU



Sürüklenir her düşlediğin iğde kokan yaz yolunda.
Acısı, ilkokulun zorunlu aşı uygulaması kolunda.
Aşkı en iyi anlatan Cemal Safi'dir bence.
O da şiirin başlangıcında ve sonunda.

Tüm ağırlığını işaret parmağıma verdiğim dert çantasında
Tek parmağıyla fiyaka satan bi adamdan
Sırtının acıdığını kalbinin ağrıdığında anlayan
Dolaylı, saçma ama seni unutamayan...

Şair gibi ama biraz deli
Sanırım bu deli yalnızca seni sevmeli...



*** ÇEKİMSER FİİL
















İnsafsız bir yolun sulu şakalarına maruz kalanlar bilirler,
Bilirler, yalnızca yollar insafsız değiller.

Hep bir çoğul eki var can yakıcı fiillerde
Araba lastikleri bile insanın yüzüne tükürmekteler.

Hep iyi gelecek değil ya yağmur,
Biraz da biz istemeden yağsın.
Biraz muzdarip, yağmur biraz mağrur,
Bırak, gökyüzü sütünü, biz istemeden sağsın.

Hatırladıkça kahroluyor insan geçmişte sevdiğini,
Anlamış değilim hâlâ neyin muhasebesi bu?
Sevdiysen ki bir sürü geçmiş zaman eki var,
Şiirlerde çekilen acı, geçmişin en abes fiili.

Her dörtlük, dört dörtlük değil işte sevgili,
Sen varsın diye bu kadar naif yazılarım.
Bu mahcup ülkede sadece sensin bu kadar kafiyeli,
Haricinde yazılanların günahı azalarımın.


***
MÜNACAAT
















Olurda senden başkasına muhtaç olacak hâle gelirsem,
beni hâle bürünmeden al nolur Rabbim.
Bu en samimi duamdır.
Bu mektubumun başlangıcı,
şiirimin sonudur.
Aşkım, senden başkasına fazla gelmeden al beni Rabbim.
Bu en derin derdimdir.
Bu, şairin gözyaşları, özlemenin haddidir.


***
GEL ÖLELİM













Güneş tam yerinde bugün, gel ölelim.
İzinsiz yalnızlıklarımızın gölgesi vursun zemine.
Tahrip gücü yüksek kelimeler olsun sebebi
Olmazsa olmazlarımız kayıtsız kalsın bu ölüşe.

Gece tam siyah bugün, gel ölelim.
Vaktin önemine binaen, siyaha beyazla yazalım şiirimizi.
Yalnızca sabahçı kahvelerindeki berduşlar okurlar hem.
Hem sabah olunca ifşa etmemiş oluruz bitmişliğimizi.

Güneş tam sabahlık bugün, gel ölelim.
Duymaz hiç kimse şehrin gürültüsünden.
Salına salına gideriz beraber kimseciklersiz.
Anlamaz kimse son şiirimiz olduğunu.

Gece tam kimsesiz bugün, gel ölelim.
Şairi ölmüş bir memleket umursamaz bizi.
Belki üç gün sonra üçüncü sayfa haberiyiz.
Ama sadece belkili bir ömrümüz var işte.


Ve güneş tam doğmadı bugün, ölünecek an, gel ölelim.
İşte tam zamanı sensizliğin…
Ki sensiz bir ömre yakışan olur soluşum.
Ben bir şiirim, şair katilim.

***

LEYLA İLE Mİ MECNUN?














Bendeki hüzün birikirse kar olur.
Yağar dağ yürekli sana

Sendeki dağda erir karım kaybolur.
Yanar yâr kor olur suretin bana.



Gocunmam.



Bendeki özlem benzemez kumrulara
Yarar dağları belli etmez sana.

Sendeki Leyla olsa Mecnunlara
Sarar bedenimi nakış olur bana.



Gocunmam.



Bendeki sen kıvrılır kâğıtlara.
Adına imkânsız der ekşir kalemim sana.

Sendeki imkânsızlığa ömür biçilse
Düşmanımdır imkânsızlıklar ömrümce.



Yine de gocunmam.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder