HİCRAN MEVSİMİ/Muhammet İbrahim BALCI



Neden yarım kaldı gülüşün
Nerede hasretin, sevgin ve sözün
Adımların adını taşırdı yürüdüğün yollarda
Hâlâ adın yazılı taş kaldırımlar ve duvarlarda.

Hangi dağın eteklerine sarıldın
Seni bir türlü bulamıyorum
Hiç olmazsa
Uzaklardan bir selam yükle bulutlara
Zira sesin rüzgâra karışıyor duyamıyorum.

Sakın yılgın ve solgun bakma etrafa
Gece hicran taşıyor yüzüne
Sabahı beklemez oldu ölümler
 Bu yüzden bir türlü uyuyamıyorum. 

***
BEKLEYİŞ



Sözler uyuturuz kuş tüyünden yastıklarda
Gece sır dolu dilsiz, bir ah! heceler
Sancılar yoğrulur çileyle örülmüş hasırlarda
Yıldızlar karanlık boyu sessizler

Dalgalı denizlerin gözlerinde matem diniyor
Beyaz yüzlü taşlardan bir mehtap süzülüyor
Alınlara zarafet yayan bir selam sürülüyor
Irmaklar gün doğumunu besteler

Bir vakit yaklaşmakta uzak değil beklenen
Umudun naif kokusudur kırlarda gizlenen
Harfler büyüyor dualar ardında süslenen
Kalpler vakur adımların yolunu gözler


***
GÜN




Gün, doğumu bekledi
Doğum, gününe emekledi

Ellerimle suladığım özümdü
Sulanan ellerim sözümdü

Bakışlarım yılgın değil dalgındı
Kendini kör alevlerden sakındı

Kalem açık, yalnız dar kınım
Süslemeli sözlere dargınım

Taşın altında ne arıyorsun
Tokmağı olan kapıyı ne çalıyorsun  

Bak yüzüme gör kendini
Bak gözüme ör kendini

***
ŞEHİR



Şehir can taşırken avuçlarında
Çocuk yüzlü bir matem geziniyor
Kaldırımların özenle örülmüş saçlarında
Bir mezarın gölgesinde biriken toprak
Pınarların gözünden doğan suya hasret

Dağları sarstık güvensizliğimizle
Taş duvarlarla ağlaşır olduk
Ağaç dallarında kuşları sorar olduk
Heykeller büyüttük kendi ellerimizle
Sessiz ürkek bakışlar ile boyadık aynaları

Sözlerimiz gökyüzü boyunca hırçın
Yıldızlara haber salınmış durmayın kaçın!
Bir vakit doğdu yeryüzünde
Şehir can taşıyordu insan sızlıyordu
Şimdi bir karıncanın adımları gerekliydi
Şimdi bir damla su yeterliydi.
                                  

***

SULAR




Bir ses koşar ihtiyarî nefesler içinde
Dalgın taşların serin bakışlarında duyarız
Gökyüzünde canlanır bir sığınak
Gökyüzünde gezinir bulutlar yalın ayak

Zaman durulur bir bahçıvanın ellerinde
Çiçeklerin aşkına kanıp baharı sorarız

Zihinlere örülür tek gözlü bir zehir
Avuçlarımızda doğar serin sular
Kalpler buluştukça ne kin kalır ne kir
Gül yüzlü bakışlar ellerimizi sular.

***
HAYAT












Hayat;
İki hece,
Bir gece…
Bazıları için “Üzerine Hayâ (k)at”
Bazıları için “Durma Yat”
Oysa
Beyaz duvarlarda
Ömrümden kesitler belirince,
Yeni doğmuş bir bebek gibi
İçimde sancılar hızlı adımlarla büyüdükce,
Dün, ondan önceki gün
Hafızamın yittiği tüm geçmiş zaman,
İşte bu gece…
Anladım ki,
Hayat;
Bir gece…

***
GÜN SANCISI












Geceyi saran bir güz sancısı
Kaparım gözlerimi ve dinlerim
Dağların yamacında sıralı ağaçlar boyunca
Alnı ak cesaretler biriktiririm
Ölümü soluyan bu şehrin nefesini duyar
Koşarım, bitmez benim seferim
Gün aydınlığa kavuşmadan evvel
Dayanamaz yolların gözyaşını silerim
Bu bir hassasiyet değildir artık
Güz sancısı dönüşür gönül sancısına
Şimdi daha dikkatlidir adımlarım
Ben yeryüzünü ve gökyüzünü taşıyorum kollarımda
Kalbim beni taşıyor,
Kendi satırlarımda…

***
ADIMIM











Hangi günün ardından biter
Bu hayatın koşturmacası
Üzerimde hâkimiyet kuran gözler
Ne zaman çekilir kendi göz kapaklarına

Sorular sorunlara dönüşmekte ne kadar ısrarlı…
Ben duygularım saflığında taşıyorum gözyaşını
Ellerim kurak topraklara uzanıyor
Yürüyorum avuçlarımda saklı kelimelerim
Her adımımda bir tepe
Evler kurulmuş taş kalıplardan
Uzak durmalı gölgesini sakınan ağaçlardan.



***

İNSANLIĞIMIZ!


Büyümekteyim acziyetimle kıvranırcasına
Dünya kirli ruhların esareti altında
Duygularımız sömürüldü ve gömdüler toprağa

Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...

Zaman yalnızca ömürden götürmüyor
İnsanlar birbirlerinin ayıbını örtmüyor
Bir çocuk ağlarken kulaklar tıkalı gözler görmüyor

Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...


Hz. İbrahim’in yıktığı putlar içimizde canlanır oldu
Bir kıvılcım düştü sinemize alevlendi kor oldu
Ateşe su taşıyan kuşların gözleri kör oldu
           
Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...


***
EY MESCİD-İ AKSA!












İslam’ın yürek yangısı
Sen gözyaşları ardında,
Zulme boyun eğmeyip,
Siper ederken kendini
Kan ile beslenen çağın vampirlerine,
Getirilen kelime-i şehadetler
Yankılanıyor gökyüzünden kalplerimize  doğru
Sancılar birikiyor içimizde
Yaralar canlanıyor, dağlanıyor gece ve gündüzde

Ey Mescid-i Aksa!
Anaların doğum sancısı
Yetimlerin, öksüzlerin gözyaşı
Peygamber’in (sav) Miraç’a yükseldiği yer
Hüzün kokuları sarsada etrafını,
Biliyoruz meyus değilsin
Sen ki;
Zaferi bekleyen ümmetin onuru

Ey Mescid-i Aksa!
Masumiyet ikliminin sabreden dervişi
Allah’a adanmışlığın en anlamlı çehresi
Biz acziyeti ile kıvranan kardeşlerin
Dua kapısında senin için beklemekte
Gözyaşlarımız var yakarışa adanmış
Ağıtlar tutarak bulutlar ardında süzülen

Ey Mescid-i Aksa!
Gün aydınlığını yitirdi
Gece zifiri karanlık  içinde
Halimiz ne olur bilinmez
Birtek dualarımız var
Bir de sessizliğimiz
Hakkını Helal et bize
Gözbebeğimiz,
Mahzun bakışların düşlerimizde
Ayağa kalkmayı bekliyor İnsanlığımız.

Ey Mescid-i Aksa!
Allah rahmeti ile örter üzerini,
Gazabı ile sarsar
Sana el uzatan ruhsuzlar alemini,

***
 BİR ÇOCUK GÖRDÜM











Bir çocuk gördüm
Yalnızlaşan dünyanın
Issızlaşan sokakların
Yitirilmiş duyguların
Tebessümün terk ettiği suratların
Hüküm sürdüğü bir  yerde.

Çocuk ağlıyordu içten içe
Yanağı gözyaşına bulanmış
Kaçırdı gözlerini benden
Saklamaya çalıştı gözyaşını
Yaklaştım hızlı adımlarla
Tuttum ellerinden

Sessizlikler içinde
bir çocuk ağlıyorsa
Kimsesizliğine...
Sakladığı gözyaşını
Yanaklarına dokunarak
Bir sileni yoksa olmayacaksam
Ben nasıl bir hayat yaşamaktayım.

Ey çocuk!
Küçük kalbine sığdırma hüzünleri
Sende saklı yarınlara dair umutlar
Sakın yalnızım deme
Seni en güzel kokularla süsleyen
Bir yaradan var.

***

UZAKLARDAYIM














Rüzgarın heybeti ile coştuğu
Yağmurun hüzün damlalarıyla toprağa düştüğü bir yerde
Burası benim dünyam, sığınağım
Ben bütün hayallerimi
Gökyüzünün karanlıkları ardında kurdum
İşte yıldızları o vakit dost edindim
Ezan sesini de bekledim ve kulaklarımla değil
Yüreğimle işittim
Çünkü Allah her yerde ve bizimle
Dualarla büyüttüm umutlarımı
Dualarla dindirdim acılarımı
Çetin imtihanlar ağırladım
Durdum ve düşündüm bir mezar başında
Nefes aldığım her anı şükür bildim

Bir kuşun gagasında yuvasına su taşıdığını
Bir karıncanın kendinden büyük bir lokmanın peşine düştüğünü
Bir aslanın yavrusuna olan merhametini
Bir ağacın dalından düşen yapraklara inat
Hayata küsmediğini gördüm

Vatanından, anasından, babasından kopartılmış
Gözleri masumiyet iklimi olan çocuklar,
Çocuk denildiğinde gözleri yaşaran
İçinde dağ büyüklüğünde ağıtlar bulunan analar,
Ağlamamak için kendini zor tutan
Gözleri kan çanağına dönmüş
Gözyaşını yüreğine akıtan babalar gördüm.

Hayat kimi zaman bir su berraklığında
Kimi zaman fırtınalar esmiş toza bulanmış
Yaşam insan ile simgeleşmiş
İyi-kötü, Zalim-masum diye ayrılıvermiş insan kendi içinde
Bir grup yırtıcı tehlikeli gaddar oluvermiş
Bir grup merhameti sevgiyi kendine şiar edinmiş.
                                                           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder